22 Ekim 2016 Cumartesi

Küçük Prens



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı




1. 

Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
Büyükler sayılardan hoşlanır. Onlara yeni bir dostunuzdan söz açtınız mı, hiçbir zaman size önemli şeyler sormazlar. Hiçbir zaman: ” Sesi nasıl? Hangi oyunu sever? Kelebek toplar mı?” diye sormazlar. “Kaç yaşındadır? Kaç kardeşi var? Kaç kilodur? Babası kaç para kazanır?” diye sorarlar. Ancak o zaman tanıdıklarını sanırlar onu. Büyüklere: “Pembe kiremitten bir ev gördüm, pencerelerinden sardunyalar, damında güvercinler vardı” derseniz, o evi bir türlü gözlerinin önüne getiremezler. Onlara: “Yüz bin franklık bir ev gördüm” demeniz gerek. O zaman: “Aman ne güzel!” diye bağırırlar.

2. 



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
 “Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de insanların arkadaşları yok artık. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”

3. 



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
Sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. Sahibi olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. Bir buluş yaparsan patentini alırsın, buluş senin olur. Madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir.

4. 



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.

5. 



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim. Ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. İnsanın gelenekleri olmalıdır.

6. 



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
“Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
Güller bu duyduklarına çok bozuldular. 
"Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.”

7. 



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım.

8. 



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir.

9. 



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
''Peki insanlar nerde?'' dedi küçük prens. '' İnsan kendisini çölde çok yalnız hissediyor.''
''İnsanların içinde de öyle hissedersin.'' dedi yılan.  ''Arada pek fark yoktur.''

10. 



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
''Senin gezegenindeki insanlar'' dedi Küçük Prens.
''Tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar ama yinede aradıklarını bulamıyorlar...''
''Evet bulamıyorlar '' diye yanıtladım onu.
''Halbuki,aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir.''
''Haklısın'' dedim.Bunun üzerine küçük prens şöyle dedi:
''Ama gözler gerçeği görmez ki.Yüreğiyle aramalı insan.''

11. 



Hayranı Olduğumuz Küçük Prens'den Hayat Üzerine 11 Seçmece Alıntı
Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.


kaynak : https://onedio.com/haber/kucuk-prens-severlere-ozel-en-guzel-alintilar-360891

16 Haziran 2016 Perşembe

VIRGINIA WOOLF




THE ROOM OF ONES'S OWN

"Kendine Ait Bir Oda (The Room Of One's Own) Woolf'un , "kadınlar ve kurmaca edebiyat" konulu konferans metinlerinden temellenen , 1929 yılında yayınlanmış kitabıdır. 'Kadın ve yazın' sorunsalından yola çıkarak , kadının tarih içindeki baskılanışı ve hali hazırdaki sorunlarını irdeleyen ; bunlar üzerine düşünen ve düşündüren bir kitaptır.
             1882'de İngiltere'de dünyaya gelen Woolf , dönemin katı ahlakçı , erkek egemen anlayışının üstüne gitmiş ; bir kadın olarak o güne dek tarihin ve devrinin kendine biçtiği          cinsiyet rolünü asla sahiplenmemiştir. Bir ara       not olarak belirtelim , yazarın yaşadığı dönem tarihte Victoria Dönemi olarak bilinir ki , sanayii devriminin yükselişiyle gelen adaletsiz ekonomik düzen , buna bağlı olarak paranın en kutsal değer sayılması , aile kurumuna aşırı ve yapmacık bir saygı ve sonucunda oluşan ikiyüzlü sistem , sanata düşman bir zihniyet ve edebiyatı eğlencenin bir türü olarak gören bakış açısı bu devrin temel özelliklerindendir.  

              Böyle bir ortamda Woolf öncelikle kadının yazın dünyasında yer almasının önündeki iki büyük engelden bahseder : eğitim alanındaki eşitsizlik ve aile kurumunun kadın üstündeki geleneksel dayatmaları. Bu bağlamda diyebiliriz ki Woolf , 1900'lere dek edebiyatta kadına çizilen  evlilik , aşk , ihanet gibi dar konu sınırlamasını aşabilen en önemli kadın yazarlardan biri olmuştur.

OTURMA ODASINDAN ÇIKABİLMEK

            Yazının başında eserle ilgili genel bir bilgi vermek için açtığımız kısa çizgiyi burada kapatıp "kendine ait bir oda" ve "yazmak" kavramlarına ve birer metafor olarak düşünüldüğünde buradan yapacağımız çıkarımlara geri dönelim. Kadının kendine ait odası nedir , sorusuyla başbaşayız. Woolf bunu eserde şu cümlelerle tanımlıyor : 

            "Ortak oturma odasından biraz kaçıp kurtulursak, insanları her zaman birbiriyle ilişki halinde değil ; gerçeklikle ve aynı zamanda gökyüzüyle , ağaçlarla ya da kendi içlerinde her ne varsa onunla ilişki halinde görürsek , tutunacak bir kol olmadan tek başına yürüdüğümüz gerçeğiyle yüzleşirsek , o zaman fırsat gelecektir." 

           Anlaşılıyor ki kendine ait oda , kadının tüm cinsiyetçi gölgelerden kurtulup kendi gerçekçiliğiyle yüzleşebildiği odadır. Toplumsal rollerinden sıyrılıp , kendisine binlerce yıl kat kat giydirilmiş annelik , ideal eş , erkeğin arkasındaki gizil güç  gibi kutsanmış kavramlardan soyunduğu odadır. Bu bağlamda, kadının tutunacak bir kol olmaksızın yürüyeceği , kendi yoluna açılan kapıdır bu oda ve burada kadın, bir erkeğin karısı , çocuklarının annesi , içinde bulunduğu her topluluğun ahlak ya da ahlaksızlık göstergesi değil ; kendisi olacaktır.



İÇİNİZDEKİ HİZMETÇİYİ ÖLDÜRÜN

        Kendine Ait Bir Oda'yı benzeri kült eserlerden ayıran önemli bir yönü ise ; kadının önündeki toplumsal , dini , kültürel engelleri göstermekle birlikte suçu sadece bunlara yüklemeyişidir. Tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde kendine radikal yandaşlar bulan cinsiyet ayrımcılığına karşı,  kadınlara öncelikle kendi "içlerindeki hizmetçiyi öldürmelerini" tembihler Woolf. Sayılan tüm olumsuz örneklere karşın  Jane Austen , Emily Bronte gibi kadın yazarları örnek gösterir. Onların da aynı erkek egemen toplum içinde yetişmelerine rağmen yazın hayatında kendilerine yer edindiklerini sık sık tekrarlar eserinde. Onlar kendilerine erkekler tarafından çizilen yoldan gitmedikleri için , “bunu yaz, şunu düşün”  türünden bitmez tükenmez uyarılara kulak asmadıkları için kendileri olabildiler ; hem yazın hem de doğal hayatlarında. 
        Yazmak metaforundan hayata yansıyan görüntülerden biri de , kadının kendisine hükmetmeye çalışan , her şeyi ondan daha iyi bildiğini iddia eden eril tahakküm karşısındaki tavrıdır. Günümüzde bile toplumun genelinde kadına biçilen en değerli kumaş annelik ve ‘yuvayı kuran dişi kuş’ olmaktan öteye geçemezken ,  bir asır önce bir kadın  görünüşte paha biçilemeyen bu kumaşı üstüne giymeyi reddediyor. Kadına, içindeki tüm potansiyeli tüketen ‘oturma odalarından ‘ çıkmayı öneriyor. İşte yaklaşık 100 yıl sonra, kronolojik okumalarımızda görüyoruz ki, bizler kadın olarak bugünkü bilinç düzeyine ulaşabildiysek bunda en büyük pay Virginia Woolf gibi , geleneksel  edebi ve düşünsel kalıpları irdeleyen , hatta yerden yere vuran yazarlarındır.

ERKEKLİĞE ÖYKÜNMEK

    Woolf , tüm engellere rağmen kadının içinde bulunduğu durumdan çıkış yolunu yine ekonomik özgürlük ve eğitimde görür.Bu sayede kadın , cinsiyeti yüzünden kendi kendini aşağılamadan ya da başarı ölçütü olarak bir erkeği görüp kendini onunla kıyaslamadan , kendi öz gücü ve iradesiyle var olacaktır. Bu noktada kadının erkeğe benzeme çabasına şu yorumu getirir :  “Kadınlar erkek gibi yazsaydı ya da erkeğe benzeseydi binlerce defa yazık olurdu. Çünkü eğer dünyanın enginliğini ve çeşitliliğini düşündüğümüzde iki cins bile yetersiz kalıyorsa , yalnızca tek bir cinsle nasıl idare edebiliriz?”   İki cinsin dahi yetersiz kaldığı söylemi,  1900’lü yılların ilk yarısı için , hele de bir kadının kaleminden çıkmışsa , son derece radikal , devrin zihniyetine aykırı bir söylemdir. Woolf , farklı eserlerinde de yalnızca karşı cinsler arasında sınırlandırışmış ilişkileri eleştiren cümleler kullanır.

JUDITH’İN HİKAYESİ


    Üzerine sayfalar dolusu kitaplar yazılan bir yazarı ve onun en önemli eserlerinden birini,  sayılı satırlara sığdırmak ne kadar da zor! Yazımın sonuna gelirken Kendine Ait Bir Oda’nın çıkış noktası sayılan , Woolf’un meşhur kurmaca karakteri  “Judith”ten bahsetmek isterim. 
      Kendisine yöneltilen “Madem kadınlar da erkekler kadar zeki ve yetenekli , neden öyleyse bir Shakespeare çıkmıyor kadınlardan ?” sorusuna cevaben, şu hayali karakterle yanıt verir Woolf : 
       Shakespeare’in en az onun kadar yetenekli bir kızkardeşi vardır ; Judith. Judith kadın olduğu için , abisi gibi okula gönderilmez , kitap okumasına bile izin verilmez. 17 yaşında zorla evlendirilir ama tiyatrocu olmak için evden kaçar. Tüm kadın rollerini erkekler canlandırdığı için iş bulamaz ve sefil bir halde yaşamı son bulur.
   İşte kadınınlar yüzyıllardır  bu kısa , bu basit , bu kısır hikaye içinde çırpınmaktadır.
Bu hikayeden kurtulmak , içimizdeki Judith’e can vermek  için ; her kadının kendine ait bir odaya , kendi kurduğu bir hayale ve kendisinin çizeceği bir yola ihtiyacı var.